Genel

TUVALET GENÇLİĞİ

TUVALET GENÇLİĞİ

Tütün kokan, paslı bir alkol gecesiydi. Haftanın tüm yorgunluğu ağır bir kahır gibi çökmüştü omuzlarıma. Hava soğuk,  irtifa düşük,  hararet yüksekti…  Bir tek Facebook hareketliydi sanırım. Çevrimiçi arkadaş sayım 53, offline durumu ise 13’tü… Ve berabere bitmişti Manisa – Beşiktaş maçı…

                Geçen gün tesadüfen yolum düştü şehir merkezinde ki tuvalete… Kocaman harflerle üşenmeden büyük yazılar yazmış memleketimin genci tuvalet kapsısına… Hani görmemek için kör, okumamak için ise okuma – yazma bilememek gerekiyor. Dedim ya… Kocaman harflerle yazmış memleketimin genci tuvalet kapısına; ‘Ayşe… Seni çok seviyorum’ diye…

Adam âşık… Seviyor… O kadar çok seviyor ki tuvalette bile aklından çıkmıyor sevdiği… Sanırım o yüzden şehir merkezindeki,  soldan 6, sağdan 3 numaralı tuvalet kapısının arkasına yazıyor, sevdiğinin adını… O arkadaş bir daha aynı tuvalete girdi mi bilmiyorum ama söylemeden edemeyeceğim… Bir başka tuvalet yazarı da altına not yazmış… Numaram bu 05XX XXX XXXX…  ‘Ayşe beni arasın.  Bende onu çok seviyorum’ demiş…  Elçiye Zeval olmazmış…  Benden söylemesi…

Tütün kokan, paslı bir alkol gecesiydi. Haftanın tüm yorgunluğu ağır bir kahır gibi çökmüştü omuzlarıma. Hava soğuk,  irtifa düşük,  hararet yüksekti…  Bir tek Facebook hareketliydi sanırım. Çevrimiçi arkadaş sayım 53, offline durumu ise 13’tü… Ve berabere bitmişti Manisa – Beşiktaş maçı…

Her şeyi biraz anlıyorum da, bu ülkenin gençliğini anlayamıyorum bir türlü… Tamam… Ayşe’yi seviyorsun. Hem de çok seviyorsun. İyi de Ayşe’nin şehir merkezinde ki erkekler tuvaletine, hem de soldan 6, sağdan 3 numaralı tuvalete girebilme ihtimalini düşünebilme ihtimalini düşünen gençliği bir türlü anlayamıyorum. Atatürk,  bu Cumhuriyeti böyle acayip ihtimaller düşünen ya da daha doğrusu düşünebilme sınırlarını zedelemiş gençlere emanet etmiş olamaz… Bir yerde bir arıza var… Hem de büyük bir arıza…

Gençlik öylesine kaybetmiş ki benliğini, öylesine yitirmiş ve öylesine umudunu kesmiş olmalı ki geleceğinden artık saçmalamaya başlamış. Bu ülke nereye gidiyor? Ya da nereye götürülüyor? Deve hendekten atladı, jeton köşeli olmasına rağmen düşmesi gereken yere düştü, teknoloji ilerledi, Japonya’da 8.9 şiddetinde deprem oldu… Ama bizim gençliğimiz hep geriye gitti… Kıyametin küçük alametlerinden biri olmasına artık kesin gözüyle bakılan Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nı aldığı bile düşünülse bizim memleketin işi yine çok zor… Amaç yok, inanç yok, hedef yok… Yok, oğlu yok…

Tütün kokan, paslı bir alkol gecesiydi. Haftanın tüm yorgunluğu ağır bir kahır gibi çökmüştü omuzlarıma. Hava soğuk,  irtifa düşük,  hararet yüksekti…  Bir tek Facebook hareketliydi sanırım. Çevrimiçi arkadaş sayım 53, offline durumu ise 13’tü… Ve berabere bitmişti Manisa – Beşiktaş maçı…

                Bizde çocuk olduk… Bizde genç olduk. Bizimde ellerimizin arasından akıp gitti doğmamış çocuklarımız… Ama biz hiçbir zaman sevdiğimiz insanın adını bırakın tuvalet kapısına yazmayı, tuvalette ismini bile anmadık… Umarım kemiklerin sızlamıyordur büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk… Çünkü senin Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlik çoktan meze olmuş tuvalet kapılarına!



Yazı için 0 puan verdiniz
Doğan Bostancı

Doğan Bostancı

Toplam Yazısı : 95

Gazeteci

Tüm Yazıları


Reklam

2 Yorum

  • Tebrik ediyorum Erdoğan güzel bir konuya değinmişsin.Tuvalet gençliği eleştirine katıldığım gibi birde internet ve cep telefonu gençliği konusunuda ele alırsan tam olcak


  • Kalemine sağlık Erdoğan bu durum tıpkı kirlenen okyanuslarda ki toplu yunus intiharları gibi kirlenen dünyada ki gençlerin toplu beyin ölümüdür.Keşke geleceğe bir ışık yakabilmek mümkün olsaydı.