Genel

DALKAVUK

DALKAVUK

         Ramazan, Bayram, Seyran, Fındık, Fıstık derken hayli uzak kaldığım o mürekkep kokan sayfalara, nasıl bir kıyamete gittiğimizi tahmin edemediğim alametlerle başlamak istedim bu yazıya…

Şike kokan romanların başyazarlarından biri olan Fenerbahçe eski Başkanı Aziz Yıldırım’ın tek maçtan yatan her iddia kuponuma negatif etkisinden sonra, her zamankinden iki kat fazla ağrıyan kasıklarıma ilaç gibi gelmişti Beşiktaş’ın İsrail takımı Tel Aviv’i beş golle yenmesi.

Siyaset, her geçen gün biraz daha kirlenerek Alaplı Deresini andırmaya başladı.

Alaplı Deresini Zonguldak’ta yaşayan herkes bilir. Tam bir mikrop yuvası…

Lağım faresinin bile yaşayacağını sanmıyorum o derede…

Neyse… Bir duble yol geçti Alaplı’dan… İlçenin girişi kapandı…

Yayaların karşıdan karşıya geçmeleri için, önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa, sonra tekrar sola, daha sonra arkalarına, daha da sonra önlerine hatta (neyse) bakıp öyle geçmeleri gerekiyor.

Araçları ile ilçeye girip çıkmak isteyenler ise Allah’a emanetler zaten…

Bir Belediye Başkanı vardı… Alaplı merkezine yıllar sonra pazaryerini getireceğini söylemişti. Gerçi pazarı götürende kendisi sayılırdı ya… Neyse… Hatta yeni Belediye dükkânları yapılacaktı. Daha yeni Terminali yâda Dolgu Alanı Sahil Projesini sormuyorum bile…

Sanırım Belediye Başkanı şuan yıllık izinde… Bizim yıllardır ‘Atam İzindeyiz’ dediğimiz gibi bitmeyen bir izin bu galiba…

Fatih Mahallesi’ne bir köprü yapılacaktı… En son bildiğim kadarıyla köprü kazıkları çakılmıştı… Galiba Kazıktan başka bir şey çakılmayan ilçemiz o kazıklarla kaldı…

Bırakın festival ve ünlü sanatçıları, şehir merkezinde Kaptaş havası ile oynayan köçeklere bile hasret kaldı Alaplı…

Sokaklar başıboş köpeklerden geçilmez oldu. Sapla saman karıştı…

Birileri kendi imparatorluklarını kurmaya çalışırlarken arkalarında gezen bir avuç sünepeden de oldu…

Kocaman bir ilçe, halkı ve esnafı ile kocaman bir karanlığa doğru çekilirken bir tane delikanlı çıkıp ta bu ilçenin hakkını aramadı… Arayanlar da aynı sofrada yemek yediği adamlardan bile destek alamadı…

Mini mini biriler okula bir hafta erken başladı. Çalışkan ikiler bu sene biraz daha havalı. Üçler, ağabeylik yapmaya çalışırlarken, dörtler yeni heyecanlar peşinde… Beşlere, altılara, yedilere gelince… Bana sormayın, bende bilmiyorum…

Neyse... Tüm bu sıkıntılardan sonra benim sizlerle paylaşabileceğim bir tek fıkra kaldı aklımda… Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…

KISSADAN HİSSE

…Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman;‘Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum’ dese, dalkavuğu da;                                                                                                                     ‘Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek’ dermiş.

Padişah imambayıldıdan söz edecek olsa; 
‘‘Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekânı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor’ dermiş.

Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından,
kebabından, patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe,
dalkavuk da göklere çıkarırmış…

Gel zaman git zaman, padişah patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil
yemeği, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın (P) harfinin gelmesini bile
yasaklamış.‘Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü
anlamıyorum’ dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış;

‘Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım…’

Padişah, bir başka gün; ‘Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken
akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar… Anlamak mümkün değil!’
Dediğinde, dalkavuk sözünü kesercesine atılarak eklemiş:

‘Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi,
patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı… Adını bile duymaktan nefret
ediyorum…’

Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda,
dalkavuğa sormuş;

‘- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere
çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da
bu kadar değişebilirsin hayret!’

Dalkavuk da hemen yanıtlamış; ‘- Bana bak arkadaş… Bana bak… Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?’…

Eskiden Padişah bir taneydi belki ama şimdi Padişahta çok Dalkavukta… Allah Alaplı’nın yardımcısı olsun…



Yazı için 0 puan verdiniz
Doğan Bostancı

Doğan Bostancı

Toplam Yazısı : 95

Gazeteci

Tüm Yazıları


Reklam


Haber Yorumu, Bu haber için hiç yorum yazılmamış, ilk yorumu siz yapın!